Siyaset Hukuku Sorunları Cilt 2 - Ahmet İyimaya
"Bakış açınız, siyaset anlayışınızı belirler. “Hesap adamı” iseniz, hayal fırtınalarınız sizi uyutmaz. “Gel-gitler”, kaderiniz olur. Siyasette doğru olan bu mudur; bilemiyorum. Ama siyasetçi çoğunluğuna egemen olan ruh hali, “bu”dur.
Ben “hesap açılı” bir siyasetçi olmadım, olamazdım da…İlla tanımlamak gerekirse, “hasbî/özgeci” siyaset yolunu tercih edenlerdenim. Parmağımda tecelli eden milli egemenliği, ortak akıl ve bilimsel bilgi ile buluşturmanın derûnumda ürettiği haz, tarif olunamaz.([1]) Hukuk düzeninin üzerinde yükseldiği bir normu yahut kapsamlı bir reformu inşa ederken çekilen zorluğu, damlatılan beyin terini ve toplumsal yansımaları, ancak yaşayan bilir.
Siyasetçinin tecrübe ve analizlerini toplumla ve gelecekle paylaşma yükümlülüğü vardır: Bu, hem bir katkı ve hem de kendini kamusal eleştiriye açmadır. Hatıra, günlük ve incelemeleri kitaplaştırma kapasitesi bakımından Türk siyaseti, yoksuldur; -nerede ise- çöldür.([2]) Birikimimizi tarihten saklamak, sorumluluk idraki ile bağdaştırılamaz.
Önsöz geleneğinin elverdiği kısalıkta yasama egemenliğinin karşılaştığı birkaç temel soruna işaret etmeliyim:
-Türkiye Büyük Millet Meclisi, ana sistemin hem beyni ve hem de kalbidir. Ne var ki Büyük Meclis, teşhisi ve tarifi henüz tam yapılamamış bir kriz içindedir. Usulü ve üslubu ile toplumu yoran, örnek olma karakterini hızla yitiren, milli enerjiyi büyük ölçüde karadeliğe aktaran yapısal arızalar, daha fazla sürdürülemez. Bu konuda istisnasız bütün Başkanlarımızın esirgedikleri nitelikli özene işaret etmek, “iğneyi kendimize…” özdeyişinin kaçınılmaz gereğidir. Soruna konjonktürün hararetinden sıyrılarak aşkın zamanlı ilkeler bağlamında yaklaşmak, siyaset kurumunun, özellikle partilerimizin ortak sorumluluğundadır.([3])
-Türkiye, kökleri tarihten gelen kronik bir yargı ve hatta hukuk krizi ile karşı karşıyadır. Bu krizin büyük oranda nitelikli hukukçu boşluğu krizi olduğunu düşünüyorum. Son dönemlerdeki kimi yargılamalarda açıkça gözlenen “kolluk/iddia/hüküm/denetim (Yüksek Mahkeme)” süreçlerinde yaşanan dayanışmacı ve -muhtemelen- güdümlü yargısal işleyişi açıklayacak bir akıl kalıbı yoktur. Gerek kurucu iktidar, gerekse yasama erki, kılı kırk yaran hassasiyetle yargısal alanı yeniden tanzim etmek ve adaleti mühendislik pratiklerinden kurtarmak zorundadır. Yargı erkini adalet amacı dışında başka amaçlara özgüleyen her türlü işleyişleri önleyecek yapısal dönüşüme gidilmelidir.([4]) Hukuk birikimimiz, bundan aciz değildir. “Adalet vatanı”nı kuramamış bir devlet için coğrafya (ülke), sadece açık hava zindanıdır.
-Türkiye bir asrı aşan tecrübe birikimine rağmen kalıcı hükümet sistemi tercihini yapamamış bir ülkedir. Özellikle son Anayasamız, parlamenter sistem hafızasından vazgeçememiş, fakat başkanlık sisteminden de kopamamış, karmaşık aklın bulamacı bir hükümet sistemi üzerinde oturmaktadır. Türkiye, her erki kendi özgül ağırlığında vareden, denge-denetim mekanizmaları sağlam, verimliliği ve etkinliği esas alan bir hükümet sistemi tercihinde bulunmalıdır. Bu noktada kurucu iktidar yetkisinin ortak yahut katılımcı müzakere içinde kullanılması ve halkoyuyla taçlandırılması gerekir. Sistemlere, önyargılardan uzak ve kişi-eksenli olmaksızın yaklaşılması, bir rasyonellik şartıdır.([5]) Türkiye, sistem tercihi tartışmasını daha fazla sürdürmemelidir.
Her eser, müellifinin birer yavrusudur.([6]) Siyaset yaşamımın üçüncü yavrusu, bu eserdir.([7]) Siyasette karşılaştığım sorunlar için geliştirmeye çalıştığım çözümler, yaklaşımlar ve değerlendirmeler; -belki de- yüzde bir miktarında bu kitapta yer almaktadır.
Satırların ölümsüzlüğünde yaşamak, zerre miktar bir fayda sağlayacaksa, herşeye değer."(Önsöz Yerine)
Konu Başlıkları
Makaleler
Öneri, Teklif ve Bazı Konuşmalar
Komisyon Raporları
Anayasa Uzlaşma Komisyonu
Çeşitli Basın Açıklamaları