Uluslararası Antlaşmaların
Türk Marka Hukukunun Esasına İlişkin Etkileri
ÖNSÖZ
Uluslararası antlaşmalara Türk hukuk uygulamasında ve doktrinindeki bakış açısı ile bunlara anayasanın verdiği hukuki güç arasındaki uyumsuzluk, bizi işbu çalışmayı yapmaya yönlendiren öncelikli etkendir. Fikrî mülkiyet hukuku, uluslararası antlaşmaların hukuk kaynağı olarak en yaygın kullanıldığı hukuk dallarının başında gelmektedir. Anılan hukuk dalı, daha 19. yüzyıldan itibaren çeşitli sosyolojik, siyasi ve hukuki sebepler karşısında uluslararası antlaşmalar bağlamında gelişmiş, 20. yüzyılda aynı eksende ancak farklı konu başlıkları itibarıyla gelişimini sürdürmüş ve 21. yüzyılın ilk çeyreği içinde de gene uluslararası antlaşma(lar) aracılığıyla yeni hukuki araçlar ortaya çıkarmaya ve bu yolla ilerlemeye devam etmektedir.
Fikrî mülkiyet ve özellikle de marka hukuku alanında uluslararası antlaşmaların söz konusu baskın karakteri, ulusal düzenlemeler ekseninde Türk hukukuna etki etmiş, ancak özellikle doğrudan hukuk kaynağı olma özelliği ciddi düzeyde ihmal edilmiştir. İşte marka hukuku alanında, özellikle de marka hakkının esasına yani maddi yönüne ilişkin olarak yazılmadık ne kaldı sorusuna cevap, istisnalar saklı olmakla birlikte, “uluslararası antlaşmalar”dır. Hemen her marka hukuku eserinde ayrı bir başlık altında ve daha çok tarihî gelişimi göstermek adına irdelenen bu konu, çalışmamızda markanın tanımı ve hakkın varlığı üzerindeki etkisinden başlayarak, hakkın icrası kısmı ayrıntılı incelemenin kapsamı dışında bırakılarak ele alınmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna denk gelen fikrî mülkiyet hukuku alanındaki uluslararası antlaşmalara katılım serüveni içerisinde, iç hukuk kuralları çerçevesinde yürürlüğe giren ve “kanun” hükmünde olan antlaşmaların genel tanıtımı ve marka hukukumuzun esasına yönelik genel ve spesifik etki şekillerini belirlemek, çalışmada güdülen amaçtır. Konu ile ilgili araştırmalara başladığım 2011 yılı ve ilk satırları yazdığım 2012 yılının başlarından itibaren geçen süre içerisinde çalışmanın ulaştığı hacim, beni şaşırtmış ve konunun nokta konulması pek mümkün olmayan yönü ile tanışılmıştır.
Hemen tüm çalışmalarda olduğu gibi bu zorluğun aşılmasında önemli desteklerim vardı. Bunların başında, içinde bulunmaktan onur duyduğum “kürsü”m gelmektedir. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Ana Bilim Dalı’nın bir mensubu olabilmek, ticaret hukuku doktrininin en önde gelen iki ismi olan Hocalarım Prof. Dr. Ünal Tekinalp ile Prof. Dr. Ömer Teoman’ın danışmanlıklarında yüksek lisans ve doktora tezlerini yazabilmek, Hocam Prof. Dr. Hüseyin Ülgen’in asistanı ve yakını olabilmek bir akademisyen olarak ne kadar şanslı olduğumu ve her gün şükretmem gerektiğini bana göstermektedir. Sayın Hocalarım Prof. Dr. Mehmet Helvacı’nın –kendi deyimi ile- sağladığı sarı-kırmızı, huzurlu çalışma ortamı, Prof. Dr. Abuzer Kendigelen’in yol göstericiliği ve sahip çıkıcılığı, Prof. Dr. Arslan Kaya’nın güven ve sevgi dolu yakınlığı..Bunlar olmasaydı işbu çalışmanın ortaya çıkmayacağına şüphe yok.
2012 yılı içerisinde, Tübitak’ın sağladığı burs ve Çağa Hukuk Vakfı’nın desteği ile Almanya’nın Münih şehrinde bulunan –değişen ismi ile- Max-Planck-Institut für Innovation und Wettbewerb’de yaptığım uzun süreli çalışma özellikle kaynak tedariki bakımından hayati önem taşımaktadır. Anılan Enstitü’ye davet edilmemi sağlayan ve orada da yardımlarını esirgemeyen Prof. Dr. Dr. h.c. Annette Kur, Dr. Eva-Marina Bastian ve Dr. Kaya Köklü’ye özellikli şükranlarımı sunmak isterim. Enstitü’nün kendisine hayran bırakan hemen her dilden eseri içeren kütüphanesindeki araştırmalarım sırasındaki yardımlarını ve daha önemlisi dostluklarını unutmayacağım doktora öğrencileri Salih Polater, Ali Seyhan Uğurlu ve Ali Demirbaş’ı da özel olarak anmak isterim. Ancak şüphesiz ki, Almanya’daki çalışmalarımın verimli olmasını sağlayan, maddi ve manevi destekleri ve daha önemlisi “kardeşlikleri” ile gurbet günlerimi kolaylaştıran, abilerim Harun Akça ve Süleyman Baylan ile değerli ailelerine de ne kadar teşekkür etsem azdır.
Bu arada birçok Yargıtay kararına ulaşmamdaki yardımları, lojistik destekleri ve sağladıkları hukuki tartışma olanağından ötürü değerli meslektaşlarım Av. Levent Yaralı ve Av. Görkem Gökçe’ye de teşekkürlerimi sunarım. Kitabın son tashihindeki katımlarından ötürü çok başarılı öğrencilerim İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencileri Mehmet Hamza Arslan ve Azad Ekici’ye de teşekkürlerimi iletmek isterim.
Tabii ki, yaklaşık üç yıllık bir çalışmanın aile üyelerinin desteği ve sabrı olmaksızın nihayete ulaşması beklenemez. Sevgili eşim ve yüksek lisans tezimden başlayarak bu zorlu süreçteki yol arkadaşım Av. Ö. Hande Paslı ve canım kızım Gülse Paslı, yaptıkları fedakârlığın karşılığı olmasa da, umarım bu kitabı bir hediye olarak kabul ederler. Çünkü sevgisiz bilim olmaz ve benim çalışmalarımdaki sevgi onlardan geliyor.
Kitap, annem Keriman Paslı’ya ithaf edilmiştir. Onun nefes aldığını bilmek ve gözlerine bakmak bile bana güç veriyor. Bir evladın anneye olan borcunu ne yapsa ödemesinin imkânsız olduğunu biliyorum. Ama bildiğim bir başka şey de, annenin bu borcun ödenmesini beklemediği.
Bakırköy/İstanbul