Dünyada 2000 li yıllara gelinirken; duvarlar yıkıldı... Demokrasiyi bünyesine kabul etmeyen, DİKTA REJİMLERİ yerini halk iradesi olan DEMOKRASİLERE BIRAKTI... Bizim CİCİ DEMOKRASİ ise, daha da geriye götürüldü. Siyasi güçlerin ve yetkilerin, çok kişi ve kurumlarla paylaşımı yerini, TEK KİŞİLİK bir yönetim anlayışına bırakılma sürecine girildi. BAŞKANLIK SİSTEMİ, bizim sınırlı demokrasimizde nasıl bir uygulaması yapılacak? Demokrasimiz, bu sistemi taşıyabilecek midir?
Demokrasi, siyasi erklerin ayrılması ve paylaşımıdır. Kendin gibi düşünmeyen veya düşünemeyenlerle uyum, tahammül ve gerektiğinde işbirliğidir. Bizim demokrasi anlayışımız, çoğunluğun kendisi düşünmeyen azınlığı, devre dışı bırakarak bunun üzerinde tahakkümdür. Kuvvetler ayrımı, Devletin organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sı-nırlı olan medeni bir iş bölümüdür. Üstünlük ise anayasa ve yasalardır.
Atatürk ilke ve inkilaplarının en önemlisi de LAİKLİKTİR. Anayasa Mahkemesi bir kararında;" Laiklik, Ortaçağ dogmatizmini yıkarak aklın öncülüğü, bilimin aydınlığı ile gelişen özgürlük ve demokrasi anlayışını, uluslaşmanın, bağımsızlığın, ulusal egemenliğin ve insanlık idealinin ana temeli kılan bir uygar yaşam biçimidir. "Çağdaş bilim, skolastik düşünce tarzının yıkılması ile birlikte doğmuş ve gelişmiştir. Laiklik dar anlamda devlet işleri ile din işlerinin birbirinden ayrılması olarak tanımlanmıştır. Anayasa Mahkemesi;" Laiklik, egemenliğe, demokrasi ile özgürlüğe ve bilgi bileşimine dayanan toplusal bir atılım; siyasal, sosyal ve kültürel yaşamın da çağdaş düzenleyicisidir."
Dine dayalı düşünce ve değerlendirmelerin geçerli olduğu din kurallarına dayalı bir toplumda, SİYASAL ÖRGÜTLENMELER DİNSEL NİTELİKTE olmaktadır. Laik düzende din. siyasallaşmadan kurtarılarak da yönetim aracı olmaktan çıkarılır. Böylece din saygın bir şekilde yerinde tutularak, kişilerin vicdanlarına bırakılır. SİYASAL YAŞAMIN DAYANAĞI DA BİLİM ve ÇAĞDAŞ HUKUK OLUR. LAİKLİĞİN OLMADIĞI BİR TOPLUMDA DEMOKRASİ OLAMAZ... Arap Ülkelerindse ki demokrasi hareketleride bunun kanıtıdır. Demokrasinin namusu da sa- dece sandık değildir. Görev, yetki ve sorumluluklarında tek elden toplanlanmamasıdır. Birbirinden üstün olmayan kurumlarca da bunların paylaşımıdır.
Demokrasi, sandıktan sandığa gidip oy vermek olamaz. Bunun böyle kabulü sınırlı bir rejim olur. Toplumsal bir uzlaşı, demokrasilerin geleneğidir. Demokrasilerde, yara almış toplumsal vicdan, ancak onarılmak sureti ile TOPLUMSAL UZLAŞIYA ulaşılabilir. Demokratik bir hukuk devletinde, siyasal yönetimin parlementodan çoğunluğu ne olursa olsun her zaman hukuka bağlı kalacaktır. Hukuk kuralları, toplumlarda özgürlükçüdür. Demokratik hukuk devletinde özgürlükler, her zaman esastır. Sınırlama ise istisnadır.
Milli irade hiçbir zaman, seçimle işbaşına gelmiş ve çoğulculuk ye-rinede, çoğunluk-çuluğu benimsemekde değildir. Böyle bir sistem, daha da ileri giderek otoriter eğilimler benimsemeye başlayan siyasal yönetimlerin tercihleri olabilir. Milli irade de hiçbir zamanda, çoğunluğun azınlığa tahakküm ettiği siyasal değildir. Yönetiminde, devletin tüm kurumlarını ele geçirdiği ve insan yaşamının her alanına düzenleme getirerek bir müdahale etmeye soyunma yetkiside olmasa gerek. Milli irade, geçici olan bir çoğunluğun, geçici bir azınlığın üzerindeki mutlak etkinliğinin de kırılması ve kişilere de bir dayatmanın olmaması, olsa gerek.
Siyasal yönetimler, demokratik kitle örgütlerinin ve tüm sivil toplum kuruluşlarının eleştirilerinden hoşnut olmazlar. Olmak zorunda da değildirler. Ancak, çoğulcu demokrasilerde siyasal yönetimlerin bu eleştirileri hoş karşılamalarıda demokrasinin gereğidir. Siyasal yönetimlerin de, parlementodaki çoğunluklarına dayanarak, sivil toplum örgütlerini de yok edemezler.