Çocuklarının Kaleminden ve Mektuplarıyla Rosenbergler - Michael Meeropol, Robert Meeropol

 

ABD ve Sovyetler Birliği arasında İkinci Dünya Savaşı ertesi başlayan Soğuk Savaş’ın ilk büyük hukuk davası –ve gövde gösterisi– bir atom casusluğu etrafında kurgulanmıştı.

1951’de başlayan davada, Ethel ve Julius Rosenberg çifti, dönemin en büyük teknolojik sırrı olan atom bombasına dair can alıcı bilgileri SSCB’ye sızdırdıkları savıyla yargılandılar.

Rosenberglerin yakın akrabalarının da aralarında bulunduğu pek çok yalancı şahide ve düzmece kanıta gösterilen itibar, McCarthy döneminin simgesi haline gelen davanın gittiği noktayı açıkça gösteriyordu.

Her şeye rağmen umutlarını yitirmeyen Rosenberglerin ayakta kalmasını sağlayan en önemli etken, hem birbirleriyle hem de tutuklandıklarında biri 3, diğeri 7 yaşında olan iki oğullarıyla mektuplaşmalarıydı.

Bu kitap, işte bu mektuplar üzerinden ve oğullarının anılarıyla dava ve idam sürecini anlatıyor… Son on yılda açılan gizli arşivlerin davaya ve atom casusluğu suçlamalarına ilişkin ortaya çıkardığı bilgiler ve belgeler, yazarların bu Türkçe baskı için yazdığı sonsözle hikâyeyi tamamlıyor…

Michael Meeropol (1943) anne babalarının idamından sonra kardeşiyle birlikte Meeropol ailesi tarafından evlat edinildiler ve vatan haini damgası yemiş Rosenberg soyadı dolayısıyla ileride sıkıntı yaşamamaları için onların soyadını aldılar. Michael iktisat eğitimi görerek akademisyen oldu. Sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesine yönelik politikalara karşı eleştirileriyle tanındı.

Robert Meeropol (1947) antropoloji eğitimi alarak akademisyen oldu. 1960’lı ve 70’li yıllar boyunca aktif bir savaş karşıtı olarak tanındı. 35 yaşında hukuk okuyarak avukat oldu. 1990’da, siyasi sebeplerle kovuşturmaya uğrayan ya da yargılanan anne babaların çocuklarını ayrımcılıktan korumak için çalışan Rosenberg Fund for Children’ı (Rosenberg Çocuk Vakfı) kurdu.

Meeropol kardeşler gerçek kimliklerini ilk kez 1975’te yayımladıkları bu kitapla duyurdular. FBI ve CIA’i anne babalarının davasına dair belgeleri gizlemekle suçlayarak dava ettiler. 1995’ten itibaren açıklanan gizli belgeler ışığında, babalarının casusluk yapmakla birlikte, idam hükmünü giymesine sebep olan atom casusluğuyla hiçbir ilgisi olmadığının netleştiğini açıkladılar.