Beyaz Bir Kıyı - Sevinç Çokum
İbrahim Aşir, Sale pazarlarından içinde bir dünya taşıyan, saçaklanmış, eski sepetiyle gelirdi. O sepetten neler çıkmazdı ki... Kıyının sesleri, Berberî takılarının en iri, en göz alıcıları, Fatma Anamızın elini temsil eden, gümüşten el biçimi hastalara şifa nazarlık... Hani sen hastalanınca alnına korlardı da, o müşfik el, serin serin okşardı alnını. Çocuk uğultuları, şekerlemeler, pembe, yeşil, kahverengi helvalar, belki bir kâğıda sarılı şabbakiye tatlısı, akşam serinlikleri, istiridye kabukları, Endülüsî şarkılar, karşılıksız iyilikler... Sepetin içinde görebildiklerim. Sonuncusu, en büyük ikram.. Beyaz Bir Kıyı, bir romanın ayrı ayrı bölümleri de diyebileceğimiz, aynı zamanda bağımsız hikâyelerden oluşuyor. 1994 yılında Fas'a giden Sevinç Çokum, bu ülkeyi tarihi, coğrafyası, sosyal hayatı, kültür ve sanatları açısından tanıdıktan sonra Beyaz Bir Kıyı'yı yazmağa karar verdi. Mağrib'in kendisine has kokusunu, rengini, ruhunu eserine katan Çokum, masalsı bir hikâyeyle yola çıkıyor. Dünyevî aşk ve istekler boyutunun ötesindeki arayışları şiirsellikle örerek, ebru dalgalanışı bir anlatımla sergiliyor. 351;Karanlığa Direnen Yıldız'dan sonrasıdır. Yeni yetme bir genç kız ve onun teleskopundaki en parlak gezegen Aypare... Aypare Türk kadınının geldiği, vardığı, parladığı, söndüğü noktaları çok iyi kavramış, aydın olmanın yalnızlığını tatmış bir öncüdür. Atağa kalkar, düşmanlıklara toslar, kırılır, yeniden bütünlenir. Tutkular, kendini aşma çabası ve iç çatışmalar... 352;Başka bir istikamete de gidebilirdi dünya, başka türlü olabilirdik. Biz, biz değiliz ihtimal... Öyle uzaklaşmışız olmamız gerekenden...İnanmak güzel şey. Hele bir dosta... Çizgi de olsa, kâğıttan, kartondan da olsa... İçimiz taze, içimiz can fışkırıyorsa... Evet, birgün birdenbire sesini duyacağım. Belki rüzgârın ıslığı gibi bir ses.. Geçkin saatlerde Hey dostum!' diye seslenecek. Mevcut olmayan dosyalar, mevcut olmayan sözler için geldim.'Öyküleri ve romanlarıyla çağdaş Türk Edebiyatının önde gelen isimleri arasında yer alan Sevinç Çokum, insanımıza pek çok kapı açtı, pek çok şey söyledi. Yeni kuşakları yazmağa gönüllendiren, kendi türüne, kendi tarzına çekerek, genç yetenekleri ardına takan Çokum'un hikâyeci soluğu, dil işçiliği herkesçe kabul edildi. Gece Kuşu Uzun Öter, yer yer Marmara ve Ege kentlerinden sunulan yaşanmışlıkları, uzak İstanbul'un ek semtlerindeki yeni insanların tutkularını, zamanın ezici değişimleri karşısındaki yalnızlığını, tutunma çabasını çevreliyor.